Muzik

Ali İhsan Aksamaz sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
Ali İhsan Aksamaz sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

29 Haziran 2016 Çarşamba

“EFSANELERDE LİVERA GEYİKLERİ” ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ

Yazan / Ali İhsan Aksamaz
Makalemin başlığı, son okuduğum kitabın da adı. Size bu kitap hakkında bilgi vermek istiyorum. Öncelikle, bu çalışmanın yazarını size tanıtayım: Yusuf Bulut. Kendisi, 15 Mart 1949 tarihinde, Trabzon- Maçka’da doğmuş. Livera Köyü’nden. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu’ndan 1969 yılında mezun olmuş. İlk atandığı yer: Yüksekova Yatılı Bölge Okulu. Orada okuluna öğrenci bulmak ve kaydetmek için köy köy dolaşmış. Kürt vatandaşlarımızla tanışması da böyle olmuş. Yusuf Bulut, (TÖS) Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın Yüksekova şubesine başkan seçilmiş. 1969’da Türkiye çapındaki Öğretmen Grevine, bulunduğu yörede önderlik etmiş. Ağalık düzeninin ne olduğunu da orada görmüş; öğrenmiş. Sınır kaçakçılığının gerçek yüzünü de görmüş. Devlet ve yöre insanının ilişkilerini de orada yakından öğrenme fırsatı olmuş. Yusuf Bulut, temel askerlik görevini Amasya’da tamamlamış. Ardından da “er öğretmen” olarak Ağrı’ya gönderilmiş. Sendikacı olduğunun haberi, kendisinden önce ulaşmış oralara. 12 Mart 1971 Askerî Darbesi’nden üç gün sonra silahlı saldırıya uğramış. Verilmiş sadakası varmış ki; ölmemiş. Bu saldırının failleri yakalanmış. Ne var ki, aynı gün serbest bırakılmışlar. Millî Eğitim Bakanlığı’nın müfettişi, onu başarısız bulmuş. Siciline “orta” yazmış. Artık mimlenmiş. Kendisini rahat bırakmayacaklarını da anlamış. Ancak bir yıl daha Sürmene’de öğretmenlik yapabilmiş. 1973 yılı sonunda görevinden istifa etmek zorunda kalmış.
Hayata yeniden başlar. Meteliksizdir. Üstelik artık mesleği bile yoktur. Bir süre kamyon şoförlüğü yapar. 1976 yılında ise, çalışmak üzere Libya’ya gider. İşçidir. Arap işçilerle birlikte çalışır. Çöldeki bir çimento fabrikasında iş makinası operatörü olarak çalışmaya başlar. Türkiye’ye döndükten sonra bir süre yine kamyon şoförlüğü yapar. 1989 yılında, kendi deyişiyle Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden birinde düzgün bir işte çalışmaya başlar. Orada 15 yıl çalışır. Ardından emekli olur. SSK emeklisidir. Yazmak, onun için bir tutkudur. Yazıyor.  http://yusufbulut49.blogspot.com.tr/  adlı bir internet sitesi var.
Yusuf Bulut, aynı zamanda benim dostum. Kendisini yaklaşık 2008’den bu yana tanıyorum; görüşüyorum; haberleşiyorum. Bence Yusuf Bulut,  isimsiz binlerce kahramandan bir tanesidir. “Soğuk Savaş Dönemi” yapılanmalarının cehenneme çevirdiği ülkemizde; hayatını kaybeden, ocakları sönen, sakat kalan, işsiz kalan binlerce isimsiz kahramandan bir tanesi. O karanlık günlerden geçerek bugünlere ulaşabilen ve yazabilme ve yayınlayabilme cesareti gösterebilen kahramanlardan biridir o…
Yusuf Bulut’un “Efsanelerde Livera Geyikleri” adlı eserinin ilk baskısı Ocak 2015’te “Heyamola Yayınları”ndan çıktı. Yayın yönetmeni ise, Ömer Asan. Editörü: Leyla Çelik.  Kitabın grafik tasarımı ise, Murat İlhan’a ait. Salih Şahinler ve İlyas Karagöz, kitabın kaynak kişileri. Kitabın önsözü, Kudret Emiroğlu’na ait. Arka kapak yazısı ise, Nazım Esmer’in.
Kitap, şu bölümlerden oluşuyor:” Livera Geyikleri”, “Sabriye”, “Ayşe”, “Fadime”, “Emriye”, “Gömleksizin Köprüsü”, “Gudul Kalesi ve Ziya Kayaları”, “Meva”, “Bizim Köyün Kadınları”, “Ayı Dağ”ı, “Yeni Dünyanın Liveralı Yolcuları”.
Doğrusunu isterseniz, “Efsanelerde Livera Geyikleri” adlı bu çalışma beni derinden etkiledi. Karadeniz Bölgesi, özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesi hep aynı. Coğrafyası, doğası, üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri aynı. Hele dağ köyleri… Kitaptaki bu hikâyeleri, efsaneleri okurken kâh dedemi, ninemi hatırladım, kâh o dağ köylerini ve zorlu hayat şartlarını. Okuduklarım, beni bulunduğum yerden ve içinde bulunduğum zamandan alıp götürdü. Sisli dağları da aştım adeta. O yağmurlarla ıslandım adeta. Küçük keçilerin koşuşup melemesini ve çıngırak seslerini ve orman kuşlarının cıvıldamalarını duydum ardından. Bir sofrada bizimkilerle beraber buldum kendimi. Öyle saf ve önyargısız. Gülümsüyorlardı bana. Yalnızca bunları değil mezarları da hatırlattı kitap bana. Sisli dağların beklediği mezarlar.
Akan suyun şırıltısı hâlâ kulağımda, orman bitkilerinin, çiçeklerinin kokusu hâlâ burnumda sanki. Sonra derinden ve çok eski zamanlardan belli belirsiz bir çan sesi duydum sanki. Kitap, kadınların bilge, direngen, üretgen, fedakâr hallerini yeniden hatırlattı bana. Hep önde ancak hep acı çeken kadınları, genç kızları da tanıdım kitapta; fakir ama asil. Sessiz çığlıklarını duydum kitabı okudukça.
Kitaptaki her hikâye, efsane Doğu Karadeniz’in doğasına; suyuna, toprağına, kuşuna, böceğine, sebzesine, meyvesine, acısına, yasına, sevincine ama çoğunluklu da yaşam coşkusuna tanıklık ediyor; bize aktarıyor. Karadeniz’in çok yakın geçmiş bir zamanda sinesinde barındırdığı Hıristiyan ahalisinin de sessiz çığlıklarını aktarıyor hikâyeler, efsaneleriyle bu kitap. Sonra yine de bir kemençe sesi duyuluyor. Yüzlerce insan horona durmuş sislerin ötesinde. Delirmiş olmalılar, hiç durmuyorlar. Yusuf Bulut’un eserindeki her hikâye, her efsaneyle geçmişe dönüyor insan.
Hikâyelerde, efsanelerde hep kadın var, genç kızlar var. Onların hayatları var. Üreten, fedakâr insanlar. Bir o kadar da acı çeken kadınlar. Yan yana Müslüman ve Hıristiyan Karadeniz kadınları. Komşu kadınlar. Taa eski zamanlardan.
Kitaptaki her hikâye ve efsaneyi beğeni ile okudum; beni derinden etkiledi. Kitabı okurken, eski Trabzon; kent merkezi, köyleri canlandı hafızamda. Neden bilemiyorum. Yalnızca Trabzon’u değil Batum’u da, Sohum’u da hatırladım. Zugdidi’yi de. Sumela’nın eski halini de düşündüm. Vadilerde yankılanan çan sesleri geldi birden kulağıma. Tanıdık bir melodi gibi. Sonra daha birkaç yıl öncesinde Sumela’da ibadetleri bir bürokrat kadın tarafından engellenen Hıristiyanları da hatırladım. Daha sonraki yıllarda Patrik 1. Bartholomeos’un Sumela’da yönettiği ayinleri düşündüm. Dağ, tepe aşarak yürüyüşü de geldi gözümün önüne. Bahşis verdiği kemençeciler de.
Günümüzde cami olan, Livera’nın kilisesini ve muhtar Ğorğor Şalvadaris’i hep hatırlayacağım. 24 Şubat 1923 tarihini de….  İki sevgilisi olan İrina’yı da. Sevgililerinden biri kıskanç bir ayı, diğeri ise, Levent Orhan olan İrina’yı da hep hatırlayacağım. Liveralı Şahin, Liveralı Pilipos ve Liveralı Şahin Pilipos ya da Liveralı Pilipos Şahin. Mübadele ve çekilen acılar. Selimiye Kışlası’ndan da geçen hiç bilinmeyen insan hikâyeleri.
Yusuf Bulut’un “Efsanelerde Livera Geyikleri” isimli eseri; Doğu Karadeniz coğrafyasına, geçmişteki Hıristiyan ve Müslüman ahalisinin hayat hikâyelerine ilgi duyan herkese okumalarını öneririm. Emperyalizm, emperyalizm ile işbirliği yapan siyasîler bir yana, onlarla işimiz olmaz. Çünkü onların en büyük kötülük yaptıklarından bir tanesi de Doğu Karadeniz’in halkıdır. Duygu yüklü bu güzel çalışmayı okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız muhakkak.
Böyle bir eseri kültür hayatımıza kazandıran Yusuf Bulut’u tanıdığım için kendimi şanslı addediyorum. Bazılarının hiç bilmediği, bilenlerin ise, unutmaya yüz tuttukları gerçekleri yeniden gündeme getirdi. İmzalayıp adresime kadar gönderdiği bu güzel eser için kendisine bir defa da huzurunuzda teşekkür ediyorum. (16 Nisan 2015)

Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com