Muzik

13 Nisan 2016 Çarşamba

GURBETÇİNİN DÖNÜŞÜ

Aksu köyünde komşum ve en iyi dostlarımdan biri idi. Hani olur ya, köyde onu sevmeyene de hiç rastlamadım. Yaşamanın bütün zorluklarını görmüş ve hayat onu pişirmişti. Söz sohbet konusunda gerçek bir usta idi. Yaşı altmış’ın üzerindeydi. Seyrek olarak şapka kullanırdı. Kırlaşmış saçlarını taradığı zaman tam bir delikanlı olurdu.

Bıyıklarını da benim bıyık modelimde bıraktığı için hevesle bakardım ona. Muhabbeti hoş, bilge bir ihtiyardı. Alnında, boyun ve çenesinde yıpratıcı yılların oluşturduğu derin çizgiler vardı. Onun yaşında olup da, kitap okuyan başka bir ihtiyara rastlamamıştım. Vardır elbet, ama ben görmemiştim. Adı Aslan'dı, ben ona aga derdim.

Sürmene’de küçük bir terzi dükkanı vardı; gömlek ve pijama dikerdi. Dükkânına üç konuğu gelse birisine oturacak yer kalmazdı. Kazandığı üç beş kuruşla geçinip giderdi. Arada bir içerdi ki; işte o an’larda muhabbeti ikiye katlardı. Şakalarında bile öğütler vardı. Bir ara Trabzon’da işçi partisi il başkanlığı da yaptı. Politik düşüncelerinden dolayı savcılarla zaman, zaman sorunları da oldu.

Hayata bakma biçimini severdim. Başından geçen çok çetin olayları anlatırken bile, sanki hoş bir olayı nakleder gibiydi; “Çünkü kötü günler geride kalmıştır ve bir daha geri gelmeyecekler. Öyleyse, onları naklederken bu günü tatlandırmak amaç olmalıdır” derdi.

Dükkânı akranlarının sohbet yeri idi. Aralarında geçen konuşmalar, yirminci yüzyılda Sürmene ve Sürmenelinin tarihi ile ilgili olurdu. Arkadaşlarını dinlemek bile keyif verirdi bana. Bir seferinde, konuştuğu ihtiyar, sözünün yarısında bana dikkatle baktı, sonra da Aslan agama sordu;

“Kimdur bu uşak?”
“Yabancı deyil bizum oğretmen.”
“Sır çıkmaz değil mi?”
“Çıkmaz, çıkmaz” dedi agam, sonra da kaldığı yerden devam etti.
Söz bitince bu kez ben araya girdim;
“Aga kim bu ihtiyar, sır verir mi?” ikisi de bastı kahkahayı.
“Ömer, ağabeyimin bilinen en son arkadaşı ve onu en son gören Sürmenelidir. Onu dinleyince ağabeyimi hatırlarım, kokusunu almaya çalışırım. Anlattıklarını da, özel bir sır gibi var sayar. Başkalarına anlatmaz ama, bana günde yüz kez anlatsa dinlemekten bıkmam” dedi agam.

* * *

Cumhuriyet öncesinde, doğu Karadeniz insanları Rusya’ya gurbete giderlerdi. Bolşevik ihtilali sonrası, Rusya’daki Türkler geri döndü ama isteyenler de orada kaldı, bolşevikler hiç kimseye de “gidin” demediler. O günlerde Aslan agamın ağabeyi de Rusya’da gurbette idi. Arkadaşlarının çoğu döndüğü halde o, nedendir bilinmez kalmayı tercih etti.

Türkiye’ye dönecek olanlar, Batum’dan gemilerle Trabzon’a gelirlerdi. Ne var ki bolşevik askerleri onları önce sıkı bir aramadan geçirirdi. Kağıt paralara ses çıkarılmaz ama altınların yurt dışına çıkarılmasına engel olurlardı.

Agamın konuştuğu Macuka’lı Ömer, bolşevik ihtilali sonrasında gemi ile dönenlerdendi. Gemiye binenlerin arandığını duyunca, biriktirdiği 3 altını nasıl saklayacağı telaşına düştü. Köylüsü bir arkadaşı daha vardı, onun da derdi aynıydı. Altınları yutmağa karar verdiler. Bütün birikimleri de o kadardı zaten. Mal canın yongası, altın paraları yuttular. Gemiye bindiler; iyi bir aramadan geçirildiler. Üzerlerinde bir şey bulunmadı. Gel gör ki bolşevikler bu aramayı yeterli görmediler. “Altınları verin” diye direttiler. Sonra da iki arkadaşı özel bir kamaraya alarak müshil ilacı verdiler. Başlarına da nöbetçi diktiler. Arada bir dayak yedikleri de olurdu. Trabzon’a gelene kadar altınların tamamını geri vermek zorunda kaldılar.

Anlatılan olay bu idi. Defalarca anlattırıp kahkahalarla gülerdi agam. Anlatan da aynı keyifle anlatırdı. Aslan agam ise ağabeyi bu tuzağa düşmedi diye hoşlanırdı hikâyeden.

* * *
56 sene sonra köyüne dönen
Mustafa Dilaver

1973'ün kışında Aslan agamın ağabeyi Mustafa sılaya dönecek, diye bir haber duyuldu. Duyuldu ama haberin yankıları da büyük oldu. Öyle biri gelecek ki; 56 yıl sonra evine, köyüne dönüyor. Üstelik yarım asrı geçkin ayrılığının her saniyesi dolu, dolu. Köyden giderken delikanlıydı ve evliydi, Aslan aga ise henüz çocuktu. Hanımı elli altı yıldır bıkmadan usanmadan kocasının yolunu gözledi, evlenmeyi hiç düşünmedi. Çocukları da yoktu ve tek başına bir ömür boyu beklemek böyle olurdu her halde. Kocasıyla yeniden karşılaşmaya hazırlanırken seksenli yaşlarındalar ve delikanlılık günlerine geri dönecekler gibi bir duyguya kapıldı. Hayalini düşünürken, gerçeği geliyor işte. Gerçekle karşılaşınca da hayallerini nereye saklayacağını düşündü.

Köyün delikanlıları, büyük bir tören hazırlığına başladılar. Tören işinin sorumlusu Turgut Dilaver’di. Karşılamaya katılacak arabaların listesini çıkardı. Gelini ve gelin arabasını hazırladı. Arkadaşları arasında iş bölümü yaptı. Şenlik için silahlar temizlendi, hazırlandı.

Köyde, günlerce hep bu ihtiyarların işi konuşuldu. Herkes heyecanlı bir hazırlığın içinde idi. O telaş sırasında İstanbul’dan bir telgraf geldi. “Gemi ile geliyorum, salı günü Trabzon’da olacağım.” Heyecan daha da arttı ve artık gözler, İstanbul’dan gelecek gemideydi.

Aksu köylüleri eski gurbetçilerini Trabzon limanında karşıladılar. Süslenmiş gelin arabası limandaki gemiye yanaştı. Geminin merdivenlerinden inen ihtiyarı sadece kardeşi tanıyabildi. Karaya ayak basar basmaz kucaklaştılar. İkisi de heyecandan tir, tir titriyordu. Sarıldılar koklaştılar, neden sonra;

“Ağabey…” diyebildi Aslan aga, ikisi de ağlıyordu. Karşılamaya gidenler iki kardeşe yaklaştılar, mahzunlaştılar. Hoş geldiniz deyişlerini uzaktan görenler, “geçmiş olsun” gibi de algılayabilirdi.

Seksenlik gelin ile damat wilis arabanın ikinci sırasında yan yana oturtuldular. Gelin hanım keşanın kenarından yan gözle baktı kocasına, hafifçe gülümsedi. Kocası bu gülümsemeye kayıtsız kaldı. Yaşlı insanların gülmesi de pek anlaşılmaz. Yüzlerindeki derin çizgiler buna engel olur. Belki de ondan fark edemedi. "Hatırlayamadı beni” diye düşündü kadın....

Araba korna çalarak hareket etti. Limanın çıkışında diğer araçlar bekliyordu. Onlarda yürüdüler, çok uzun bir araç konvoyu oluştu. Üniversite kavşağına kadar kornalar hiç susmadı. Aksu bir yana, Trabzon, Trabzon olalı ne böyle karşılama ne de böyle düğün görmedi.

Konvoy Sürmene’den dönüp, Aso hanlarından yukarı çıkmağa başlayınca, silahlar patlamaya başladı. Silah sesleri karşı dağlarda yankılandı. Yandı aksu yamaçları...


Arabalar köyün merkezinde durdular. Köylülerin çoğu eski komşularını görmek için oradaydı. Hoş geldin, demek için sıraya girdiler. Gelin hanım donuk bakışlarla kocasına ve olup bitenlere bir anlam vermeye çalışıyordu. Kocası da çok durgundu, arada bir mendili ile göz yaşlarını siliyordu. 

Gözden ırak olanlar gönülden de ırak olurlar. Halbuki biri birlerine anlatacak ve elli altı yılda ne kadar da çok anıları birikmişti. Yine de susmayı ve anıları saklamayı uygun bulmuş olmalılar ki, sadece bakışma ile yetindiler.

İzleyenler mahzunlaştılar, ağlamaklı oldular.

Gurbetçi kendi evine değil de kardeşinin evine gitmeyi yeğledi.

İhtiyar kadının evi köyün başındaydı. Değneğinden destek alarak ağır ağır yokuş yukarı yürüdü.

Geriye dönüp bakmadı bile... 

_____________

Bu öykü, "Temel Kimdir" adlı kitapta yayınlanmıştır. 2006 / Heyamola yayınları, İstanbul
________

3 yorum:

Unknown dedi ki...

Tşkler Yusuf Bulut.

Unknown dedi ki...

(Mehmet)Aslan dilaver
Benim çok ama çok sevdiğim canım babam
Herkes babasını sever
Ama eminim ki benim kadar değil
Çünkü herkes babasından
Fırça yada dayak yerken
Benim babam bizi karşısına alıp
Yaptığımızın yanlış olduğunu hatta nedenini dahi anlatırdı
Babam hayatını 50 yılını kitap okumakla geçirdi
Kısacası canlı kütüphane
Gibi idi
Yusufbey size çok teşekkür ederim
Beni çok duygulandırdınız
Elli yaşımda gözlerim doldu
Tekrar teşekkürler
Şu an babam gözümün önünde......

Unknown dedi ki...

Mustafa dilaver
Benim büyük amcam
Yani sırasıyla
Mustafa amcam ,Hasan amcam ve babam
İbrahim dilaverin üç erkek oğlu
Dedem İbrahim dilaver kurtuluş savaşıda şehit olmuş
O zamanlar yokluk vardı fakirlik vardı
Babaannem yokluk içinde çocuklarını yetim
Büyüttü
Delikanlı olduklarında hepsi köyden ayrıldı
Hasan amcam istanbula
Mustafa amcam rusyaya gitti
Babamla sık sık sohpetler ederdik çok hoşuma giderdi babam boş konuşmazdı
Yaptığı şakalar bile örnek teşkil ederdi
Her konuşması ders niteliğinde idi

Mustafa amcamdan konuştuğumuzda gözleri dolardı belli ki babamda abisini özlerdi
Gerçektende mustafa amcam hayatını %50
Riskle yaşamış
Tanımak isterdim ama olmadı

Bu yaptığınız çok güzel bir hizmet Yusufbey
Tekrar tekrar teşekkürler yüreğinize sağlık
Saygılar